HASTALIKLAR ÇÖZÜLMEMİŞ DUYGUSAL ÇATIŞMALARIN, BİYOLOJİK OLARAK
BEDENDE GÖRÜNÜR OLMASIDIR.
Hayatın içinde yaşarken, dünya insanlığı olarak, binlerce yıldır öğrendiğimiz
düşünme şeklimizle, acı hissettiğimiz deneyimleri bilgeliğe dönüştürmekte, farklı bir
anlayış geliştirmekte zorluk çekebiliyoruz.
Bakış açımızı değiştirip, bilincimizi genişletmekte yaşadığımız bu zorluk sebebiyle,
deneyimimizdeki (duygusal çatışma) “yara” olarak bilinçaltımızın derinliklerine
gömülüyor.
Yaşadığımız sürece aynı alanda daha bir çok deneyim yaşıyoruz. Bilinçaltımız bu
gömülü yaranın üstesinden gelebilmemiz için, farklı insanlarla ya da aynı insanlarla,
farklı zamanlarda aynı duyguları içeren deneyimi tekraren yaşamamıza geri
getiriyor.
Farklı bir anlayış geliştiremediysek haliyle gömülü olan yara büyüyor.
Nihayetinde bilinçaltı gömülü olan bu duygusal çatışmayı, biyolojik çatışma olarak
bedende görünür bir hastalık olarak açığa çıkarıyor.
Yani bizim yapamadığımızı bilinçaltı kendi yöntemleriyle yapıp çözüyor.
Böylece “bilince çıkmamış bilinçaltı kader olarak karşımıza çıkıyor.”
Burdan sonra kısaca ben ne yapıyorum, bir sonraki yazımda.
Hastalığa sebep olan deneyime danışanla birlikte gidiyoruz. Deneyimdeki
duygulara güven içinde temas ederken, deneyimle gelen bilgeliği alıyoruz.
Sonraki adımda geriye doğru döngülere bakıyoruz.
Ve nihayetinde deneyimlerdeki tüm tarafların danışanın kendisi de dahil, “insanlık
halleriyle” kalben bağlantı kurup, anlıyoruz.
Bir başka deyişle, herkesin doğarken masum doğduğunu, geçmiş travmalarındaki
acılarının içinden henüz geçemedikleri ve bunun farkında olmadıklarıyla kalben
bağlantı kuruyoruz.
Aynı zamanda ne kadar istemesek de bizim de birilerini kırdığımız insan halimizle
bağlantı kuruyoruz.
Burası sorumluluk alıp, büyüdüğümüzü kalben kavradığımız, kabul ettiğimiz an
oluyor. Bu aynı zamanda “seçim özgürlüğümüzü” fark edip, yeniden elimize
aldığımız an.
Sevgice💫